Doktorla tanışmak
Toplantılarda nice simalar görürüm;
Kadın, erkek, genç, olgun…
Kimi eşinin kolunda,
Kimi nişanlısının gölgesinde,
Kimi annesinin şefkatli bakışlarıyla gelir.
Kadınlar…
Ve nice kader izleri saklıdır yüzlerinde.
Sanki her birinin çehresinde,
Rahmin feryadı, endometriumun sinsi sancısı,
Yumurtalıkların sessiz çırpınışı okunur.
Hastalık, çiçek gibi açmaz belki,
Lâkin göz kenarında, simasında, bakışının gölgesinde kendini belli eder.
Hepsi zarafetin kılıcını kuşanmış gelir.
Şatafatlı giysiler, ipekten şallar;
Takımlar, parıldayan saatler, inci kolyeler…
Ve dışarıda onları bekleyen,
Lüks arabalar, geniş bahçeli saray misali evler…
Zenginlik ellerinin içindedir,
Midesi altınla dolu bir dünyanın çocuklarıdır onlar.
Tanışma anı gelir; ismim adım sorulur,
“Kadın doğum hekimiyim,” derim.
Gecenin bağrında çakan umut şimşeği gibi.
Birden gözlerinde bir güneş doğar;
Umudun çiçeği açar,
Sevinç, sanki ilkbahar sabahında şakıyan kuşlar gibi.
Umut parıltısı… Belki de yıllardır bekledikleri çareyi bulmuşçasına.
Fakat ben söyleyince, yumuşak bir edayla:
“Ortaca’da, özel muayenehanemde hizmet veririm,”
Bir anda o parıltı… o ışık…
Ne yazık ki titrer, solar, sönmeye yüz tutar.
Gündüz ortasında tutulmuş güneş gibi solar, kararır.
Çünkü anlarlar: Devlet kapısında değilim;
Ve iyileşmenin bedeli vardır dünyada,
Paranın değmediği bir derde merhem bulmak güçtür.
Ne garip tecellidir bu dünya:
Servetle çevrelenmiş bedenler,
Sağlık söz konusu olunca,
Bir anda cimriliğin soğuk gölgesine sığınırlar.
Ah kadınlar… Sağlıklarını kalplerinden aziz bilen,
Lakin cüzdanıyla vicdanı arasında cenk eden…
Ne tuhaf bir sahnedir bu dünya:
Bedenin feryadı “İmdat!” diye haykırır,
Akıl ise “Neyleriz masrafı?” diye fısıldar.
Sanki, o görkemli villalarda,
Hastalık kapı çalmazmış gibi;
Sanki lüks otomobilin aynası,
Pelvik ağrıyı, endometriyal yangıyı yansıtmazmış gibi…
Ve iş paraya gelince,
Altın bilekliğin sahibi elinde bir hesap makinesiyle,
“Devlet kapısında bedava çare varken
Niçin kesem açılsın?” diye sorar kendi kendine.
Ah insan…
Cebinde servet, göğsünde hırs,
Lâkin ruhunda bir tutam korku:
“Sağlık kutsal,” der, dudaklarıyla;
“Ucuz olsun,” der, gözlerinin sessiz çığlığıyla.
Ben bilirim ki şifa, candır;
Hekimlik ise parayla değil, vicdanla başlar.
Lâkin dünya terazisi bozulmuş artık:
Altın ağır gelir, sağlık hafif görülür.
Ve ben, bu sahnenin ortasında durur, düşünürüm:
Madem ki beden Tanrı’nın tapınağıdır,
Neden insanlar, ona en az sadakati gösterir?